18.04.2013

ŞENKÖY 3



 





















DEVRİMİN AMACINI KAVRAMIŞ OLANLAR SÜREKLİ
OLARAK ONU KORUMA GÜCÜNE SAHİP OLACAKLARDIR. M.KEMAL ATATÜRK.







Benden eğerimi isteyin vereyim, atımı isteyin vereyim, çadırımı isteyin vereyim, fakat, Vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin, vermem. (METE)






ER İSEN ERLİĞİN MEYDANA GETİR
KADİR MEVÂM NOKSANIMI SEN YETİR
BANA DERLER GAM YÜKÜMÜ SEN GÖTÜR
BENİM YÜK GÖTÜRMEYE DERMANIM MI VAR
Dadaloğlu




DÜNEDAİR NE VARSA DÜNDE KALDI CANCAĞAZIM
BUGÜN YENİBİR GÜN YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK LAZIM.

MEVLANA.












OĞUZ ATA...







Türkmen Milleti, Allah;ın nazar ettiği ve sevdiği bir millettir. Bu hakikatı göze çarpan şu gerçekte görmekteyim: Allah Teâlâ Türkmenleri sevdiği için beşbin yıldan beri onları yaşatmaktadır. Eğer sevmeseydi, onu zamanın çarkları arasında çoktan yok ederdi. Yaratan;ın sevdiği dinimizi, inancımızı, milli haysiyetimizi, milli geleneklerimizi korumak ve onları değiştirmeden yeni tarihi döneme aktarmakta Türkmen fertlerine büyük görev düşmektedir.
RUHNAME.


BİLGE KAĞAN: "Türk Milletinin, Türk Devletinin adı,sanı yok olmasın diye çalıştım. Az milleti çok, aç milleti tok kıldım. Yoksul milleti zengin, tutsak milleti efendi kıldım. Bunca yere Türk adını, Türk şanını ulaştırdım... Beyleri doğru olunca millette doğru olur... Bilgisiz kağanlar tahta oturmuş, kötü kağanlar gelmiş, bunların buyruk beyleri de bilgisizmiş. Bu durumdanda düşmanları yararlanmış; kardeşi kardeşe, milleti birbirine düşürmüş. Bu tuzağa düşen Türk milleti; il tuttuğu toprağı elinden çıkarmış, oğulları köle, kızları cariye olmuş. Türk adını bırakıp yabancı, adlar almaya başlamış, düşmana boyun eğmişler, işlerini güçlerini yabancılara vererek onlara hizmet etmişler. Düşmanlar, Türk milletini yok edeyim, soyunu kurutayım diye uğraşıyormuş. Türk milleti yok olmaya gidiyormuş Ancak Tanrı, Türk Milleti yok olmasın, millet olarak kalsın diye... Tanrı güç verdiği için; ilsiz, öndersiz kalmış, töresini yitirmiş milleti... Atalarım töresince yeniden düzenlemiş... Kötü kişi gelip, birliğini bozmasın. Silahlı gelip seni dağıtmasın... Üstte gök çökmedikçe, altta yer varılmadıkça, Türk milleti senin devletini, töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti; titre ve kendine dön...!"

















HOCA AHMET YESEVİ.

Bati Türkistan’da Çimkent’in dogusundaki Sayram (Kazakistan) kasabasinda dogmustur. Babasi ,Seyh Ibrahim’dir. Annesi Musa Seyh’in kizi Ayse Hatun’dur. Ahmet Yesevi önce annesini, yedi yasindayken de babasini kaybetti. Ablasi Gevher Sehnaz ile Yesi’ye göçtüler. Burada ilk tasavvuf terbiyesini Arslan Baba’dan aldi. Bir yil içinde Arslan Baba da vefat edince Buhara’ya gitti. Buhara’da zamanin büyük alemlerinden dersler aldi. Seyh Yusuf Hemedani’ye baglandi. Uzun süre seyhinden dersler aldi ve onun üçüncü halifesi oldu. Seyhinin 1140 yilinda vefati üzerine birinci ve ikinci halifelerinden sonda 1160 yilinda irsat postuna oturdu.

Bir süre sonra bu makami dördüncü halifeye birakarak Yesi’ye geri döndü. 1166 yilinda vefat edinceye kadar irsatlarini Yesi’de sürdürdü.

Ahmet Yesevi ilk Türk tarikati olan Yeseviligin kurucusudur. Yesevilik’ten dogan birçok tarikat Orta Asya ve Anadolu’da asirlarca Türk halkinin manevi cephesini beslemistir. Anadolu’nun Türklesmesinde ve Islamlasmasinda onun yetistirdigi alimlerin büyük etkisi olmustur.

Ahmet Yesevi’nin siirlerine “Hikmet” siirlerinin toplandigi kitaba da “Divan-i Hikmet” adi verilir.


HİKMET

Durmadan huzurunda Allah desem
Ağlayarak zikr edip Rabb’im desem
Kulu olup kulluğuna boyun sunsam,
Bu iş ile yâ Rab, seni bulur muyum?
Zekeriyâ gibi başıma bıçkı koysam,
Eyyub gibi hem tenime kurtlar salsam,
Mûsâ gibi Tûr Dağı’nda tâat kılsam,
Bu iş ile yâ Rab, seni bulur muyum?
Yûnus gibi deniz içinde balık olsam,
Yûsuf gibi kuyu içinde vatan tutsam,
Yâkub gibi Yûsuf için çok ağlasam,
Bu iş ile yâ Rab, seni bulur muyum?
Mâruf gibi iş bu yola adım atsam,
Mansur gibi candan geçip dâra konsam,
Dâr üstünde şevklenerek Hakk’ı desem,
Bu iş ile yâ Rab seni bulur muyum?
Şiblî gibi âşık olup semai kılsam,
Bayezid gibi gece gündüz Kâbe’ye varsam
Kâbe içine yüz sürüp ağlayıp dursam,
Bu iş ile yâ Rab, seni bulur muyum?
Kul: Hâce Ahmed, kulluk içre sabit olsam,
Zâkir olup Hakk’ı anıp, Rabb’ım desem,
Zikirinde şevklenerek kavrulup yansam,
Bu iş ile yâ Rab, seni bulur muyum?

Hoca Ahmed Yesevî


DÜNYADAKİ TÜRK DEVLETLERİ.

1- TÜRKİYE CUMHURİYETİ
2- KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ
3- NAHCİVAN TÜRKLERİ
4- AZERBAYCAN CUMHURİYETİ
5- TÜRKMENİSTAN CUMHURİYETİ
6- ÖZBEKİSTAN CUMHURİYETİ
7- KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ
8- KIRGIZİSTAN CUMHURİYETİ
9- ALTAY TÜRKLERİ
10- HAKAS TÜRKLERİ
11- TIVA TÜRKLERİ
12- SAHA CUMHURİYETİ
13- BAŞKURDİSTAN CUMHURİYETİ
14- TATARİSTAN CUMHURİYETİ
15- ÇUVAŞİSTAN CUMHURİYETİ
16- BOSNA HERSEK'DE YAŞAYAN TÜRKLER
17- DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİ
18- SARI UYGUR VE SALUR TÜRKLERİ
19- DAĞISTAN TÜRKLERİ
20- KUMUK TÜRKLERİ
21- ÇEÇENİSTAN-İNGUŞETYA ÖZERK BÖLGESİ
22- KABARTAY-BALKAR TÜRKLERİ
23- KARAÇAY-ÇERKES ÖZERK BÖLGESİ
24- KABARTAY-BALKAR TÜRKLERİ
25- KARAÇAY-ÇERKES ÖZERK BÖLGESİ
26- AHISKA TÜRKLERİ
27- KIRIM MUHTAR CUMHURİYETİ
28- GAGAVUZ TÜRKLERİ
29- BATI TRAKYA TÜRLERİ
30- MAKEDONYA TÜRKLERİ
31- KOSOVA TÜRKLERİ
32- BATI VE ORTA AVRUPA'DA YAŞAYAN TÜRKLER
33- FİNLANDİYA TÜRKLERİ
34- SAHA TÜRKLERİ
35- DOĞU SİBİRYA TÜRKLERİ
36- TOBOL TÜRKLERİ
37- TATAR ÖZERK YÖNETİMİ
38- BAŞKURT TÜRKLERİ
39- MİŞER TÜRKLERİ
40- NOGAY TÜRKLERİ
41- STAVROPOL TÜRKLERİ
42- AZERBAYCAN TÜRKLERİ
43- IRAK TÜRKLERİ
44- SURİYE TÜRKLERİ
45- HORASAN TÜRKLERİ
46- AFGANİSTAN TÜRKLERİ
47- TACİKİSTAN TÜRKLERİ
48- KAŞGAY TÜRKLERİ
49- HAMSE TÜRKLERİ
50- MOĞOLİSTAN HOTUN TÜRKLERİ
51- MOĞOLİSTAN KAZAK TÜRKLERİ
52- ABD VE KANADA'DA YAŞAYAN TÜRKLER
53- AVUSTURALYA'DA YAŞAYAN TÜRKLER
54- ŞOR TÜRKLERİ
55- KARAKALPAKİSTAN TÜRKLERİ
56- TELEÜT TÜRKLERİ











KAŞGARLI MAHMUT
DİVANI LÜGATİ'T-TÜRK.

Ant içerek söylüyorum, ben Buhara'nın, sözüne güvenilir imamlarından birinden ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleri ile bildiriyorlar ki, Yalvacımız (Peygamber), kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır buyurmuştu. Bu söz (hadis) doğru ise sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur. Bu doğru değil ise akıl bunu emreder. Tanrı devlet güneşini Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür. Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkartmıştır. Dünya uluslarının yularların onlar eline vermiş, herkese üstün kılmıştır. Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her dileklerini ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur. Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır.
Bir ad olarak Türk adını Tanrı vermiştir, dedik. Çünkü bize Kaşgarlı Halefoğlu Şeyh Hüseyin ona da İbn ül-Gurkî denilen kimse İbn üd-Dünya demekle tanılan Şeyh Ebû Bekr il-Müfid ül-Cürcanî'nin Ahır zaman üzerine yazmış olduğu kitabında Ulu Yalvac'a tanık varan bir hadis yazmıştır. Hadis şöyledir, ' Yüce Tanrı' -Benim bir ordum vardır. Ona Türk adını verdim. Onları Doğuda yerleştirdim. Bir ulusa kızarsam Türkleri o ulus üzerine musallat kılarım, diyor. İşte bu,Türkler için bütün insanlara karşı bir üstünlüktür. Çünkü , Tanrı onlara ad vermeyi kendi üzerine almıştır. Onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz ülkelerine yerleştirmiş ve onlara 'Kendi ordum demiştir. Bununla beraber Türkler güzellik, sevimlilik, tatlılık, edep, büyükleri ağırlamak, sözünü yerine getirmek, sadelik ,övünmemek, yiğitlik, mertlik gibi öğülmeye değer sayısız iyiliklerle görülmektedirler.

Alıntı.BenTürküm diyebilenler.


MAHMUT KAŞGARL1: "...Tanrının devlet güneşini Türk burçlarında doğurmuş olduğunu ve onların uçsuz bucaksız yurtları üzerinde güneşin hiç batmadığını gördüm. Tanrı dünya milletlerinin idare dizginlerini onlara verdi... onlara Türk adını Tanrı verdi... onları üstün kıldı. Tanrıya şükürler olsun ki Türküm, Türkçe’yi en iyi konuşan, en iyi anlatan, en doğru anlayan Türklerdenim... Ben Türklerin bütün şehirlerini, obalarını, bozkırlarını baştan başa dolaştım Bütün Türk boylarının dillerini, ağızlarını belledim... Türk dili ile Arap dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin... Türkler esas 20 ana kökten oluşmuşlardır. Her boy ayrıca uruğlara bölünmüştür... Akıl, Türkçe’yi öğrenmeyi emreder... Türklerin oklarından korunmak isteyenler, onlara düşman değil dost olsun. Tatar, Türkten bir el-il'dir..."











OGUZ HANIN BAŞKENTİ ANTAKYA

Oğuzname ya da Oğuz Kağan Destanı’nın beş ayrı yazması vardır. Yazmalardan çıkarılan ortak bilgilere göre Oğuz Kağan, başkent Karakurum’dan ordusuyla yola çıkarak, Batı’ya yürüdü, İtil ırmağını geçtikten sonra Kafkasları denetim altına alarak bugün Ağrı denilen Alatağ’da ve ayrıca Karabağ’da yayladı. Daha sonra Anadolu’ya ve Irak’a hakim oldu, Şam üzerine yürüdü, Suriye teslim olduktan sonra dönerek Antakya’yı kuşattı, bir yıllık kuşatmadan sonra 90 bin askerini yerleştirerek tahtını burada kurdu. Oğuz Kağan üç yıl Antakya’da kaldıktan sonra Bağdat, Isfahan ve Herat üzerinden memleketine dönmeye karar verdi, Semerkant ve Buhara’ya da uğrayıp 50 yılda dünyayı fethederek memleketine döndü.










HATAYDAKİ TÜRKMENLER .




Hatay bölgesine Türkmenler ilk defa Abbasiler (750-1258) zamanında gelmeye başladılar. Bizanslılar zamanında Türkmen sayısı oldukça arttı. Çünkü, 1256-1265 yılları arasında Moğol Hükümdarı Hülagü hanın emriyle Anadolu;da katliama uğrayan 40 bin çadırdan fazla Türkmen, bir Kıpçak Türkü olan Memlûk Hükümdarı Baybars tarafından himaye altına almasıyla Hatayın yeniden canlanması, Antakya surlarının tamir edilmesi, camilerle donatılması, liman inşası ve şehrin İslamlaşması Baybars zamanında olmuştur. Hatay, gerek Anadolu'nun Türkleşmesi esnasında (Bu devirde Halep Türkmenleri) yörenin asli nüfusunu oluşturur. 14. ve 15. yüzyıllarda Halep, Antep ve Antakya bölgesine göç eden Türkmen boylarının başında Avşarlar ve Bayatlar SALUR  TÜRKMENLERİ geliyordu. Kuzey Suriye Avşarlarından olan Gündüzoğulları Amik Ovasında, Köpekoğulları Antepte ve Özeroğulları Dörtyol çevresinde yaşamaktaydı.
Hatay, Türkiye Cumhuriyeti'nin en kozmopolit illerinden birisidir. Çokkültürlü yapısını tarih boyunca kormumuş olan ilde aynı ulusa mensup birden fazla dini cemaat bile bulunmaktadır. En büyük nüfusa sahip alevi araplar ve sünni türklerin yanında, alevi türkler,azda olsa sünni araplar,Hristiyan Ortodoks ve Hristiyan Protestan Araplar, Maruni Araplar, Ermeniler ve diğer küçük topluluklar Hatay'ın çok kültürlü yapısının dinamiklerini oluştururlar.Ayrıca 1982 başlrından itibaten hataya Afganmulteci olarak Özbek türkleri iskan edilmiştir.



AVŞARLAR.


Avşarlar, diğer Oğuz boyları gibi, X. yüzyıldan itibaren Türkistan sahasında Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Türk tarihinde; Musul Atabeyliği (1127-1262), Huzistan Afşar Beyliği (1155-1195), Karaman-Oğulları Devleti (1250-1487), Germiyan-Oğulları (1260-1431), Dulkadır-Oğulları Devleti (1337-1515), Sevindik Han Afşar Beyliği (1482-1535), Nadir Şah ve İranda Afşar İmparatorluğu (1736-1804) gibi, devletler ve beylikler kurmuşlardır. Bunlardan başka, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Ramazanoğlu, Safevîler gibi, Türk devletlerinde en etkili Türk unsuru olmuşlardır. Ayrıca Avşarlar, Halep Türkmenleri, Danişmendli Türkmenleri, Boz-Ulus Türkmenleri, Yeni İl Türkmenleri, Musul Türkmenleri gibi, toplulukların arasında yer almışlardır.
Türkiye Selçukluları devleti Moğol istilâsı ile XIII. yüzyılda yıkılmıştı. XV. ve XVI. yüzyıl Osmanlı Tahrir defterlerinde Avşarlara ait pek çok yer adı görülmektedir. Bu yer adlarından anlaşıldığına göre Avşarlar, Anadoluda Kayılardan sonra ikinci sırada yer almaktadır.



BAYATLAR.


Orta Asya'da kalan, Bayat boyuna mensup bir kısım oymaklar ise, 13. yüzyılda Moğol istilasından kaçarak, Doğu Anadolu, Suriye ve Irak'a geldiler. 14. yüzyılda Kuzey Suriye'de, Bozok kolunun Avşar ve Beydilli boylarıyla birlikte yaşadılar. Yaz aylarında, yaylak olarak, Anadolu içlerine göçtüler.

Kuzey Suriye'de bulunan, Avşar ve Beğdilli boylarıyla birlikte 40.000 çadırdan fazla olan Türkmenlerin Bozok kolunu meydana getiren Bayatlar, bazı siyasî hadiselere katıldılar. Büyük bir ihtimalle Dulkadiroğulları Beyliğini kurdular. Maraş ve Elbistan bölgesinin yeniden iskânına katıldılar. 15. yüzyılın başlarında, Kara Tatarlardan boşalan Yozgat ve komşu yörelerde, Bozok oymakları yurt tuttu. Bunlar arasında, kalabalık sayıda Bayatlar da vardı. Bu Bayatlar, kışın Kuzey Suriye'ye gittikleri için, Şam Bayatı adını aldılar. Şam Bayatı'nın, bir kısım Akçalu (Ağçolu) ve Akçakoyunlu (Ağçakoyunlu) boylarının kollarıyla birlikte, Kaçar boyunu teşkil ettiler. 15. yüzyılın sonlarına doğru Kuzey Azerbaycan'daki Gence yöresine giden Kaçarların bir kısmı, 17. yüzyılın başlarında İran'ın Esterabad yöresine göç ettirildi. 18. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak, 1925 senesine kadar İran'ı idare eden Kaçar Hanedanı, bu Kaçar koluna mensup olup Şam Bayatı'ndan çıkmış olması mümkündür.
Suriye ve Doğu Anadolu'nun Osmanlı Devleti topraklarına katılmasından sonra, bir kısım Bayatlar da diğer Türkmenler gibi geleneksel göçebe hayatlarını sürdürdüler. Yerleşik hayata geçenler de, köy hayatı içinde uzunca bir müddet yaylaya çıkma geleneğini bırakmadılar. Fakat, Osmanlı toplum yapısı içinde kaynaştılar. Boy adlarıyla anılmaz oldular.

Kanuni Sultan Süleyman Han devrinde, Kuzey Suriye'deki ana Bayat kolu, yirmi obadan meydana gelmişti. Fakat bu obaların nüfusları fazla değildi. 16. yüzyılın ikinci yarısında boyun başında bulunan Bozca adlı boy beyi ailesi, boy halkından birçok kimseyi de yanına alarak İran'a gitti. Bunlar, orada Bozcalı adıyla anıldılar ve varlıklarını geçen yüzyılın sonlarına kadar korudular.



BEYDİLİLER

Moğol istilâsıyle, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya geldiler, oradan, Türkmenlerle beraber Suriye’ye geçerek Memlûk devletine sığındılar. Sultan Baybars tara­fından, Türkmenlere yerleşmeleri için, Gazzeden Sis’e (Kozan) kadar olan topraklar verildi. Moğolların çökmesi üzerine Güneydoğu Anadolu’ya, İran’a giderek Dülkadiroğullan, Ramazanoğulları, Akkoyunlu ve Safevî devletlerinin kurulmasında rol oynadılar.

XVI.yy. da Anadolu’daki Beydili mensup­ları başlıca Halep Türkmenleri, Yeniil, Bozuluş ve Dülkadiroğulları adlı Türkmen illeri arasında yaşadılar. Halep Türkmen­leri içindeki Beydili kolu, çeşitli oymakları olan büyük bir koldu. Beydili kolunun 26. ve 27. oymakları dinî nitelik taşır. Sivas’­ın güneyinde, Yeniil’de bir Beydili kolu yaşamaktaydı. 1692′de Halep Türkmenleri ve Yeniil’e bağlı aşiretlerin bir kısmı Rakka’ya yerleştirildi.

 SALUR TÜKMENLERİ.
Salur Boyu İmgesi


DAĞ HAN.
Sembolü üç kuş
Bürğüt yani kral kartal
Salur boyu Oğuz Kağan Destanına göre Oguz Türklerinin 24 boyundan biridir.
bu boyların üç ok kolundan  dağ han soyunsan geldikleri kabul edilir.
Salur kelimesinin anlamı kılıç sallayan manasındadır
On üçüncü yüzyılda İran’ın Fars bölgesinde Salgurlular (Fars) Atabegliğini 
kurdular. Horasan ve Kirman’dan gelen diğer Türk boylarıyla, nüfuzlarını 
arttırdılar. Atabegliğin 1286 yılında Moğollar tarafından ortadan 
kaldırılmasından sonra, Salurlar, Salur Türkmenleri adıyla anılmaya başladılar. 
Bölgede kalanlar, Merv ve Serahs civarında hayatlarını devam ettirdiler. Batıya 
göç edenlerse, Anadolu’da kurulan Mengücükler, Eretnalılar ve Türkiye 
Selçukluları'nın hizmetine girdiler. Salurlulardan Kadı Burhâneddin, 
Eretnalıların zayıflamasından istifadeyle, Sivas ve Kayseri bölgesinde kendi 
adıyla anılan bir devlet kurdu (1381)


Bugün birçok oymak, boylara, ailelere baktığımızda Türkmen olduklarına rağmen kendilerini başka milletlere bağlı olduklarını söylemektedirler, bence Diyarbakır, Şanlıurfa, Tuncalı,  Merdin, Van, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kars, Hakkâri, HATAY, İskenderun, Çorum, Yozgat, Elazığ, Bağdat, Musul, 
Erbil, Süleymaniye, Hilla,
Basra ve Irak’ın birçok şehrinde, Suriye, Lübnan, Urdun, Filistin, Colan, 
cenin, DE OLDUĞU GİBİ
 
SALUR
ÜÇOK
Dağ Han Oğulları
Adana, Aksaray (Eyüb ili, Koçhisar), Akşehir, Amasya, Ankara, Aydın, Antep, Biga, Beyşehir, Birecik (Araban, Rum Kala), Bozok (Yozgat, Akdağ, Baltı, Çubuk, Kanak, Sorkun), Çorum (Budaközü, Osmancık), Diyarbekir, Erzurum (Kemah, Rum Kala), Halep, Hama, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), Karaman, Karesi, Kadirli, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya, Kütahya, Malatya (Kâhta, Samsad, Gerger, Hısn-ı Mansur=Adıyaman), Maraş, Menteşe, Muğla, Niğde, Saruhan, Sivas, Tarsus (Kosun, Kuştemür, Ulaş), Trablusşam, Urfa.
EYMÜR
ÜÇOK
Dağ Han Oğulları
Adana (Ayas, Dündarlı, Hacılı, Karaisalu, Berendi, Kınık, Sarıçam), Afyon, Aksaray (Eyüb ili), Akşehir, Amasya, Ankara (Ayaş, Bacı, Çubuk, Kasaba), Arapkir, Aydın (Ayasulug, Alaşehir, Bozdoğan, Fota, Güzelhisar, İzmir, Nif, Sart, Tire, Yenişehir), Antep, Beğ S. (Sivrihisar), Birecik (Ank, Merzüman, Suruç), Bolu, bozok (Yozgat), Çankırı, Çemişkezek (Havik), Çorum, Diyarbekir, Ergani, Erzurum (Kemah, Rum Kala), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Anamur, Gülnar, Mud, Silifke, Sinanlu), Karaman, Kadirli, Kas­tamonu (Araç, Daday, Sinop), Kayseri, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Kon­ya, Kütahya, Malatya (Besni, Argovan, Gerger, Hısn-ı Man­sur=Adıyaman, Kâhta, Keysun, Samsad), Maraş (Antakya, Elbistan, Güğercinlik, Keferdiz, Kemer, Yenicekale, Zamantı), Mardin, Mem­biç, menteşe (Köyceğiz, Tavas), Niğde (Develi, Karahisar, Şamardı, Ürgüb), Özer (Payas), Ravendan, Saruhan, Sis (Kozan), Sivas, Tarsus, Teke (Elmalı, Milli Nah.), Urfa.
ALAYUNDLU
ÜÇOK
Dağ Han Oğulları
Adana (Karaisalu), Aksaray (Bekir, Eyüb ili, Koçhisar), Afyon (Karahisar-ı Sahib), Akşehir (İshaklu), Amasya (Ladik), Ankara, Antep, Beğ S. (Sivrihisar), Bolu, Çankırı, Çorum, Erzurum (Kemah, Kuruçay), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel, Karaman, Kastamonu, Kırşehir, Konya (Turgud), Kütahya, Maraş, Menteşe, Niğde, Saruhan, Sultanönü (Eskişehir), Trabzon, Urfa.
YÜREĞİR
ÜÇOK
Dağ Han Oğulları
Adana (Merkez, Ayas, Berendi, dündarlı, Hacılı, Karaisalu, Kınık, Sarıçam, Yüreğir), Aksaray (Eyüb ili), Ankara, Bayburd (Kelkid), Biga, Birecik, Bozok (Yozgat), Halep, Hamid, Hüdavendigâr (Bursa), İçel (Gülnar, Karataş), Karahisar-ı Sahip (Afyon), Karaman, Kars-ı Maraş (Kadirli), Kastamonu, Kırşehir, Kilis, Kütahya, Konya, Malatya, Maraş (Elbistan), Menteşe (Köyceğiz, Mekri, Pırnaz), Niğde (Şamardı), Özer (Payas), Sis (Kozan), Sivas, Sultanönü (Eski­şehir), Tarsus (Kosun, Ulaş), Teke (Antalya), Trabzon (Kürtün).

Ramazanoğullarının mensup oldukları Üç Oklu Türkmenleri, Moğol istilâsı sebebiyle, 13. yüzyılda Anadolu'ya kalabalık sayıda gelen Türkmen kütleleri arasında bulunuyorlardı. Bu Türkmenler, daimî bir şekilde, Moğollarla mücadele hâlinde idiler. Onlara itaat etmediklerinden dolayı, Anadolu'da da kesin bir iskân sahası bulamadılar. Bundan dolayı Suriye'ye inen bu Türkmenleri, Memlûk Sultânı Baybars, Antakya'dan Gazze'ye kadar uzanan bölgeye yerleştirdi ve kendilerine dirlikler verdi. Böylece bu Türkmenler, Memlûk Devleti'nin en mühim yardımcı askerî kuvvetini teşkil ettiler. Bu sayededir ki, Sultan Baybars, Haçlılar ve Moğollar ile yapılan savaşlarda parlak zaferler kazandığı gibi, Kilikya'daki Ermeni Krallığına da ağır darbeler indirdi.















HASAN ÖCAL YETKİN(Buda bir Türkmen)




ÖZBEK TÜRKÜN ATLI SPORU




ATLAR



DONLARINA,YAŞLARINA,TABİAT OLAYLARINA,HUYLARINA,NESİLLERİNE,HIZLARINA
ALNINDA YER ALAN AKITMALARINA,VUCUDUNDAKİ ÇEŞİTLİ ŞEKİLLERE,GÖSTERDİKLERİ KAHRAMANLIKLARINA GÖRE ADLANDIRILMIŞTIR.
ÖZELLİKLE BİNEK ATLARINA İNSANLAR GİBİ AD VERİLMESİ TARİH BOYUNCA VE GÜNÜMÜZDE VARDIR.TEKNOLOJİNİN HIZ KAZANMASIYLA BİRLİKTE OTAMOBİL VE TRAKTÖRLER ATLARIN İNSANLARIN ELLERİNDEN UZAKLAŞMASINA NEDEN OLMUŞTUR.









TÜRK ERKEGİNİN İKİ MUKADDESİ.







GÜMÜŞÜ ÇOK OLAN MUTLU OLABBİLİR
TAHILI OLAN RAHAT OLABİLİR
HİÇ BİR ŞEYİ OLMAYAN ANCAK RAHAT UYUYABİLİR.
Sümer ata sözü












12.02.2009 67995

ANA SAYFAM





EY ULU GAZİ BİZİ KURTAR
EY ULU GAZİ BİZİ KURTAR
EY ULU GAZİ BİZİ KURTAR
BİZ ANTAKYALILAR VE İSKENDERUNLULAR
SEVİNEREK AYAKLARININ ALNDA ÖLMEK İSTİYORUZ
EMİNİMKİ RUHUMUZ SİZİ ANTAKYA MUHİTİNE GÖTÜRECEK...
AFİTA-BI KEMAL OLANLARDA BÜTÜN KUUVETİYLE EDCEKTİR
YAŞASIN ULU GAZİMİZ
YAŞASIN ŞANLI ORDUMUZ
YAŞASIN BÜYÜK TÜRKMİLLETİ..

Ayşe Fitnat 15 Mart 1923 ADANA"


HATAY BENİM ŞAHSİ MESELEMDİR M.KemalAtatürk.



HATAY KURTULUŞ MARŞI....


ANTAKYA,İSKENDERUN TÜRKÜN İKİ KIZIDIR
BAYRAĞINDA BİRİ AY BİRİDE YILDIZ'DIR
TUNCTAN BAĞRINDA BU EN BÜYÜK SIZIDIR
SIZIYI SEVİNCE ÇEVİRMEYİ TÜRK BİLDİ
ŞAHLANARAK ÖNÜNE NE GEÇTİYSE DEVİRDİ
GÖZÜNÜZÜN YAŞINI SİLİN EY HATAYLILAR
TÜRK'ÜN TUNÇTAN ORDUSU SEVİÇLE ÇOŞTU GELDi.

1937 tarihide bir subay tarafından yazılmış 1938 tarihinde bestelenip çalınmıştır.


Şu bir gerçektir ki, Hatay’ın kurtuluşunu 15 Mart 1923’de Büyük Kurtarıcımızın Adana’da verdiği bu söze borçluyuz. Dünyanın en kudretli devletlerinden birinin pençesinden bu yurt parçasını kurtarmak, ancak Mustafa Kemal gibi eşsiz bir dahiye nasip olan bir başarıdır. Ve biz Hataylıların Mustafa Kemal’e bu bakımdan şükran ve minnet borcumuz iki kattır.

O’nun kutsal, manevi huzurunda minnet ve şükran duygularımızı her zaman olduğu gibi bu vesile ile bir daha açıklamak, her Türk için farzdır.

SELİM ÇELENK.














MEDENİYETLER ŞEHRİ ANTAKYA
























CAMİİ KİLİSE HAVRA [üçü bir arada]


KISACA ANTAKYA.


M.Ö.300 TARİHİNDE BÜYÜK İSKENDERİN MELİKLERİNDEN 1.SELEVKOS TARAFIDAN BABASI ADINA İNŞA EDİLMİŞTİR.ANTAKYA M.S 638 TATİHİNDE MÜSLÜMANLARIN ELİNE GEÇMİŞTİR, M.S 969 KADAR MÜSLÜMANLARIN ELİNDE KALAN ANTAKYA YENİDEN BİZAZLILARIN ELİNE GEÇMİŞ.BU DÖNEMDE M.S 1084 TARİHİNE KADAR BİZANS HAKİMİYETİ DEVAM ETMİŞTİR.BU KEZ YENİDENSELÇUKLU SULTANI MELİK ŞAH M.S 1086 YILINDAN M.S.1098 YILINA KADAR BÖLGEDE HAKİMİYETİNİ ELİNE GEÇİRSEDE BÖLGE YİNE HAÇLILARIN ELİNE GEÇMİŞ OLUP BU EL DEGİŞİME SÜRECİ M.S 1268 YILINA KADAR DEVAM ETMİŞTİR,BÖLGEYE HAKİM OLAN MEMLÜKLÜLERDEN YAVUZ SULTAN SELİM M.S 1514 ÇALDIRAN ZAFERİNDEN SONRA BÖLGEYİ ELE GECİRMİŞ ANTAKYA M.S 1515 TE TAMAMEN OSMANLI TOPRAGI OLARAK HALEP EYALETİNE BAGLANIP SANCAK BEGLİĞİ HALİNE GELMİŞTİR.1515 TE OSMANLI EGEMENLİGİNE GİREN ANTAKYA DAHA SONRALARI KAZA HALİNE GETİRİLEREK İDARİ AÇIDAN MERKEZE BAĞLI OLRAK SUVEYDİYE,KUSEYR,ALTINÖZÜ,CEBEL'İAKRA , ŞUĞUR NAHİYELERİNDEN İBARET OLARAK KARŞIMIZA ÇIKMAKTADIR.ANTAKYA SANCAGINI TEŞKİL EDEN ANTAKYA-KUSEYR-ALTINÖZÜ-SUVEYDİYE-ŞUĞUR-CEBELİ AKRA NAHİYELERİNİ 1523 YILINDAN İHTİBAREN HALEBE BAĞLI OLARAK GÖRMEKTEYİZ.BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVİ DEFTER 998-SAYFA 293-294BENİM KÖYÜM SEYH KÖYÜDE TÜRKMEN OLUP MERKEZE BAĞLI KUSEYR NAHİYESİNE BAĞLIDIR M.S 1526/1010 NOLU ŞER'İ YE KAYITLARINDA YER ALMAKTADIR.KÖYÜMÜZÜN TARİHİ DAHA ÖNCEKİ YILLARA DAYANMAKTADIR,KÖYÜMÜZ İSKANININ ADI(ZERNOVA) ZERBENÜ [ZERYOL]OLARAK ANILIRKEN ŞEYH AHMET kUSEYRİ'NİN BABASININ( ŞEYH ABDURAHMAN)NIN KÖYÜMÜZE YERLEŞMESİYLE BİRLİKTE ŞEYH KÖYÜ (ŞEYHİN DİYARI)OLARAK ANILMAYA BAŞLANMIŞTIR.1800–1806 yıllarına ait X. numaralı şer’iyye sicili incelendiğinde KÖYÜMÜZCEBELİ AKRA NAHİYESİNE BAGLİ OLARAK GÖZÜKMEKTEDİR BUDA ANTAKYANIN İDARİ SÜTATÜSÜNUN DEVAMLI DEGİŞKENLİK GÖSTERMASİNDEN KAYNAKLANMIŞ OLDUGUNDANDIR.O TARİHTE NAHİYEYE BAĞLI KÖY KOMŞULARIMIZ TAHAME,CİDALİYE,KARYE,KONDON,DÜVEYR,ÇARDAKİYE,KERHKUSİ,SOFULAR,BERKENYE,HİSARCIK,KESEP TENZERİ, KİRBİCİK,HANSUMA,EGRİCE,KARASABUL,KERHKUSİ,CANDAR KÖYLERİNDEN İBARETTİBU GELGİTLER CUMHURİYET TARİHİVE KADAR DEVAM ETMİŞTİR.ANTAKYA DAHA SONRA İDARİ DÜZENLEMELERLE HALEP EYALETİNE BAĞLI KAZA HALİNE GETİRİLEREK İDARE EDİLMİŞTİR. BUDURUM İNGİLİZLERİN 30 EKİM 1918 TARİHİNDE İMZALANAN MONDROS MUZAKERELERİNİN HEMEN ARDINDAN, İSKENDERUNA 25 KASIM 1918DE BİR KISIM ASKER ÇIKARARAK ŞEHİRDE ÇOK AZ BİR SÜRE KALDIKTAN SONRA İŞGALİ 7 ARALIK 1918 FRANSIZLARA DEVREDEREK ÇEKİLMİŞ BÖYLECE FRANSIZ İŞGALİ BAŞLAMIŞTIR FRANSIZLAR ANCAK ŞEHİR MERKEZLERİNİ ELE GEÇİRMİŞ OLUP KÖY VE KIRSALDA ÇETELERLE ŞAVAŞMAK ZORUN DA KALMIŞLARDIR. ANKARA ANTLAŞMASIYLA HATAYIN İDARİ MUHTARİYET'İ SAĞLANMIŞ OLUP.ÇETE ŞAVAŞLARIDA BU ANLAŞMA SONUCU SONA ERMİŞTİR.M.S 1937 DE HATAY DEVLETİ OLARAK BAĞIMSIZLIGINI KAZANDI. M.S 1938 HATAY DEVLET MECLİSİ KARARIYLA (ANAVATAN) TÜRKİYE'YE KATILDI.ANTAKYA DÜNYANIN İKİNCİ EN ZENGİN MOZAYİK MÜZESİNE SAHİPTİR.


1. Antakya’da Asi nehri üzerinde bulunan ve şehrin iki yakasını birbirine bağlayan tarihi köprünün yıkım çalışmaları Nisan 1970’te başladı. Yeni köprünün yapımına da birlikte başlanmıştı. Yeni köprü (Ata Köprüsü) Aralık 1970 sonunda tamamlandı ve 13 Ocak 1971 günü törensiz hizmete açıldı.

2.1940 yılında yapılmaya başlanan ve Türk- İngiliz işbirliği ile yapılan İskenderun iskelesi 8 Ocak 1945 günü törenle hizmete açıldı.

3.İskenderun hava meydanı Nisan 1946’da uçak seferlerine açıldı. Yolcu taşıyan ilk uçak 1 Mayıs 1946 günü kalktı. Her gün Adana ve İstanbul’a karşılıklı uçak seferleri vardı.

4.1960 yılı ortalarında İskenderun’da Hatay’ın ilk radyo istasyonu kuruldu ve iki yıl yayın yaptıktan sonra Kasım 1962’de kapandı.

5.İskenderun-Batman petrol boru hattı 4 Ocak 1967’de hizmete açıldı.

6.Yapımına 1969 yılında başlanan İskenderun Demir Çelik Fabrikası 28 Aralık 1975 günü hizmete açıldı.

7. TRT tarafından kurulan Hatay İl Radyosu 20 Nisan 1995 günü hizmete açıldı.

8.Hatay Havaalanının yapımına Mart 2002’de başlandı ve sene 2008 havaalanı kullanıma açıldı.


BAĞIMSIZLIK....:









Fransa nın. Suriyeye bağımsızlık vermeyi vaat etmesi üzerine, Hatayın geri alınması konusundaki çalışmalar artmış, Hataya ilkin özel bir idare verilmesi yolunda, Milletler Cemiyeti nde teşebbüsler, girişilmiş, sonunda, Hatayın emniyetini, Fransızlarla birlikte sağlayabilmemiz için Türk askerleri 5 Temmuz 1938 de Hatay topraklarına girmiştir. Yirmi yıla yakın bir zamandan beri kendi askerlerini aralarında görmeyen Hatay lılar, çılgınca bayram yapmışlardır. Hatayda tam bağımsız bir idarenin kurulması için 13 Ağustos ta seçimler yapılmış ilk Hatay Meclisi de Türklerin çoğunluğu ile 2 Eylül 1938 de açılmıştır.Devlet başkanlığına TAYFUR SÖKMEN Başbakanlığa Abdurrahman Melek MECLİS başkanligına ABDULGANİ TÜRKMEN getirilmiştir.















Hatay'ın Türk topraklarına katılması için başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bir çok vatandaş çaba göstermiştir. İşte o çabanın resmedildiği an... Elinde Hatay Bayrağı gönlünde vatan sevgisi olan bir kız


















MUSTAFA KEMAL ATATÜRK. 20/24 MAYIS 1938 TARİHİNDE MERSİN VE ADANA GEZİLERİNE ÇIKARAK BÜTÜN HASTALIK VE YORGUNLUĞANA RAĞMEN HATAY DAVASIDAN TAVİZ VERMEMİŞ KARARLILIKLA MESELENİN ÜZERİNE GİDEREK HATAY HALKINA SAHİP ÇIKMIŞTIR.

Atatürk, 1923’de Adana’da Hatay Türkü’ne söylediği söz doğrultusunda hareket ederek hiçbir zaman Hatay Meselesi’ni aklından çıkarmamıştır. Nitekim 26 Kasım 1930 günü Samsun’a yapmış olduğu seyahat esnasında bir liseyi de ziyaret ederken, girdiği bir sınıfta, öğrencinin birinden Türkiye haritasını çizmesini istemişti. Bu istek üzerine öğrenci acele bir şekilde, doğru olarak Türkiye haritasını çizmişti. Bu haritayı dikkatle inceleyen Atatürk, öğrenciye: “Yavrum bu haritayı çizerken kırk asırlık bir Türk yurdunu sınırlarımız dışında bırakmadın mı?” sorusunu sormuştu. Bu soru üzerine öğrenci, tebeşiri kendisine uzatmıştı. Atatürk tebeşiri almış ve bugünkü sınırlarımızı olduğu gibi çizerek, Hatay’ı Anavatan sınırları içerisinde göstermiş ve sonra çocuğa dönerek; “Böyle olmayacak mı?” demişti. Çocuk da bunun üzerine yaşından beklenmeyen büyüklükte bir cevap vererek; “Paşam, hudutlarımız çizdiğiniz yerden geçer!” demiştir. Bu örnek Atatürk’ün Antakya-İskenderun Türklerini bir an bile aklından çıkarmadığını göstermektedir .


ABDULSELEM AĞA [ŞENKÖY]


Hatay’da yaşayan Türklerin Türkiye’ye göçmelerine Halep Konsolosluğu aracılığıyla güçlükler çıkarılmış, bölgenin terk edilmemesi yolunda propaganda yaparak göç büyük oranda engellenmişti.Abdulselem ağa bölgenin saygın sevilen güçlü çete reyislerinden olup köyümüzde birçok çete toplantılarına ön ayak olup birçok kararların alın masında rol almıştırbaşta DÖŞ AĞA ve köy genç çetelerinin yararlıkları asla unutulmamalıdır.Birtaftan işğal kuvvetleri birtaraftan yandaşları olan Fransız elbisesi giymiş ermeniler yöre halkını canından bezdirmiş halk türkiye'ye göçmek için çareyi halep konsoloğuna müracaat ederek izin talebinde bulunmuşlardır bunun üzerine göç başlamış hata kedi köyümden göcen türk tabiası olanlar bile olmuştu.Bular Adana, Ceyhan ,Doruk ta oturmaktadırlar hatta ana vatana kavuştuktan sonra tekrar dönenlerde vardır.(GENEL)Bu göçün artığını tüm hatayı kapsadıgını gören Abdulselem ağa HALEP'te bulunan Türkkonsolosluğuna bir mektup yazıp özetle bu göçün durdurulmasını istemiştir yöremizdekitürk gençlerinin nufusunun azalmasının mahzurlarını anlatan bu mektubu HALEP'e ulaştırılmasını sağlamak için HACI BAYRAM (ÖZDEMİR)'i görevlendirmiştir.mektubun olumlu cevabı çok kısa zamanda görülmüştürr.














HACI BAYRAM ÖZDEMİRÖ.1978
KAYNAK.Mektubu götürenin kendi ifadesidir.























M.KEMAL ATATÜRKÜN SON ADANA GEZİSİ.























İSKENDERUN SANCAGI SEÇİM KARTI


1938 YILINDA HATAYDA YAPILAN CENEVREDEKİ CEMİYETİ AHVAM(BUGÜNKÜ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER) MUŞAHİTLERİNİN NEZARETİDEYAPILAN(PLEBİSİT) TE KÖYÜMÜZ VE ÇEVRE KÖYLER İLE BİRLİKTE MISHANE KÖYÜNE (YUNUSHAN)GİTMİŞTİR BU OYLAMADA TÜRK TARAFINA KIRMIZI ARAP TARAFINA YEŞİL KART VERİLMİŞTİR.BU KART DEDEM HASAN ACEMİN TÜRK TARAFI SEÇMEN KARTIDIR.
















ATATÜRK HATAY ŞEHİDİDİR.


Tarihçi Hikmet Bayur’a göre “Atatürk Hatay şehididir; çünkü sorunun en karıştığı sırada, kendisine hastalığı dolayısıyla doktorların kesin dinlenme ve hemen hep hareketsizlik öğütledikleri bir devrede, Mayıs 1938’de Mersin ve Adana’da asker geçit törenlerini ayakta izlemiş ve türlü dolaşmalarda bulunmuştur. Bu tutum O’nun yaşamını en az bir iki yıl kısaltmıştır.”Ulu önder Atatürk 2 Eylül 1938’de Hatay Cumhuriyeti’nin kuruluşunu görmüş, ancak 10 Kasım 1938’de vefat ettiğinden Hatay’ın Türkiye’ye katılışını görmeye ömrü yetmemiştir.

























KURTULUŞ SAVAŞIMIZDAN İBRETLİK OLAYLAR

Birinci Dünya Savaşı sonrası 30 Ekim 1918 Türk’ün teslimnamesi olan Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra sömürgecileri kirli emellerine ulaşmak için 9 Kasım 1918’de İngilizler 15 kişi ile İskenderun’a çıkarlar. Ancak Fransızlarla anlaştıkları için onlara bırakırlar.27 Kasım 1918’de işgal yönetimi İskenderun Sancağı kurulur ve İskenderun Sancağ’ın başkenti olur.Sömürgeciler, Fransız askeri üniforması giydirilmiş Ermeni çetecilerle beraber akla hayale gelmeyen zulümler ve katliamlara başlıyor. Tarihler 19 aralık 1919’u gösterildiğinde, yeter artık diyen Karakese köyünde yaşayan Türkler barikat kurarak köye giriş ikesiyorlar meydana gelen çatışmada sömürgeciler ve yandaşlarından 15 kişiyi gebertiyorlar…İşte bu baş kaldırıp baş eğmezlik sömürgecilere sıkılan ilk kurşun oluyor.Ve silahlı mücadele başlıyor. Fransız işgalinin dokuzuncu ayında Sancak’ta yaşayanlar hangi ülkenin mandasını istediklerini sormak için her grubtan üçer kişilik delegeler tespit ederler… 1919 yılında Temmuz’un sıcak bir günü olan 13’ünde Amerikan heyeti İskenderun’a gelir. Görüşme sırası Samanlı köyünün ağası Mehmet Sarıağa, Belenli Hacı Fakih, Aziz efendi gelir.Amerikan heyetinin başı sorar:-Fransız mandası mı yoksa İngiliz mandası mı istersiniz?Mehmet Sarıağa da:-Daha başka manda taliplisi yok mu?Amerikan heyetinin başı da:-Evet bir de Amerika var demesi üzerine Mehmet Sarıağa:“-Biz Türküz. Türk Devletini istiyoruz. Başka bir devletin himayesine sığınmak istemiyoruz. Türk olarak doğduk, Türk olarak yaşadık ve Türk bayrağı altında öleceğiz. Başka bir devletin bayrağının gölgesi altında gölgelenmek istemiyoruz.” Der.Bu sözlere karşı Amerikan heyetinin başındaki;-“Türk Devleti yıkılmıştır, Türk ordusu dağılmıştır, Türklerin hiçbir gücü, hiçbir kudreti kalmamıştır.”Demesi üzerine Mehmet Sarıağa da :-“Türk Devleti çökebilir, Türk ordusu dağılabilir fakat Türk milleti asla esir edilemez. Türk Milleti kimsenin kölesi olmaz.” Der ve Amanos Dağlarını göstererek;“Biz yolumuzu biliriz, buradan yol KIZIL ELMAYA gider” demişti.* * *Türkmenzade Ahmet Ağa da aynı suallere:-“Türkleri” demiş.-Türkler gelemeyeceklerine göre yüreğinize en yakın gelen devlet hangisidir?Türkmenzade Ahmet Ağa da-Onlar bize gelmezlerse, biz onlara gideriz, diyor.İşte İskenderun Sancağı’nın kurtuluşundaki en önemli mihenk taşı bu anlayışla mücadele başlıyor.* * *Temmuz 1921’de Ankara’dan Niyazi Ramazanoğlu’ndan Türkmenzade Ahmet Ağa’ya bir telgraf geliyor:Fransa Hükümetin temsilcisi Franklen Büyyon’un Ankara’ya geldiğini bildiriyor. Temsilcilerin seçilmesini istiyor.İskenderun Sancağı da beş aday tespit ediyorlar.Türkmenzade Ahmet, Abdurrahman Musaloğlu, Emin Arifi, Sadık Abalı, İhsan Mursaloğlu…-Türkmenzade Ahmet Ağa bu listeyi Hassa’da bulunan Tayfur Sökmen’e gönderiyor.Sonar’a köyünde Bekir Ağa’nın çiftliğinde 200 kişiden fazla delege seçim mazbatasını imzalıyor. Reyhaniyeli Faruk Cengiz ve Kadri Mursaloğlu teslim alarak Reyhaniye, Kırıkhan, Belen, Antakya ve İskenderun’a gönderiyor.Ancak yolda Fransızların pususuna düşen Faruk Cengiz’in atı dokuz yerinden yaralandığı halde mazbatayı Reyhaniye’ye ulaştırıyor.Bin bir emekle hazırlanıp Ankara’ya kadar götürülen mazbata Millet Meclisine takdim edilemiyor ve İskenderun Sancağı vekilleri Anavatan meclisinde temsil edilemiyor.* * *Ankara’da Fransa ile görüşmeler devam ederken Tayfur Sökmen, Abdurrahman ve İhsan Mursaloğlu, Büyük Millet Meclisindeki Başbakanlık odasında Mustafa Kemal Paşa’nın huzurlarına kabul edilerek İskenderun Sancağı’nın halli için dileklerini sunarken;-Mustafa Kemal Paşa, Hariciye Vekili Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey’e:-Ne oldu Sancak? Diye sorması üzerine Yusuf Kemal Bey kekeleyerek:-“Efendim, Franklen Büyyon henüz hükümetinden talimat almadığını söylüyor.” Demesi üzerine Mustafa Kemal Paşa sinirlenerek:-Öyle ise bu müzakerelere devam edilemez, diye kesip atmış.* * *Ancak bütün gayretlere rağmen 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması imzalanmış Mersin, Adana, Ceyhan, Gaziantep, Urfa kurtulmuş İskenderun Sancağı Anavatan dışında kalmıştır.* * *Büyük Millet Meclisinde Tunalı Hilmi önderliğinde Yunus Nadi, Niyazı Ramazanoğlu, Ali Cenani beyler tarafından İskenderun Sancağı komitesi ilk baş kaldırı bayrağını açıyor.İskenderun-Antakya çevresi müdafaa cemiyeti kuruluyor.* * *Yapılan mücadeleye rağmen Anavatan’ın dışında kalan İskenderun Sancağı Mustafa Kemal Paşa’nın Adana’yı ziyaretlerinde onlarda Adana’da idiler. Tarih 15 Mart 1923 Mustafa Kemal Paşa’ya karşı “Kurtar, bizi de kurtar” feryatlarına“KIRK ASIRLIK TÜRK YURDU DÜŞMAN ELİNDE KALMAZ” sözleri kararan gönülleri aydınlatarak verdikleri mücadeleye daha güvenle sarılmalarının ateşleyicisi oluyordu.* * *20 Temmuz 1936 Montrö konferansı sonrası Afet İnan’ın başka bir meselemiz kalmadığını söylediğinde Atatürk’ün:-“Şimdi Antakya, İskenderun yani Sancak meselemiz var.” Demesinden sadece yüz iki gün sonra 1 Kasım 1936 TBMM açılış konuşmasında:“-Bu sırada milletimizi gece, gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, hakiki sahibi öz Türk olan İskenderun ve Antakya havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve katiyetle durmaya mecburuz.” derken.* * *Atatürk’ün bu konuşmasından sonra 2 Kasım 1938’de bölgeye “HATAY” ismini verir. Türkiye-Fransa arasında teati edilen notalardan sonra Aralıkta taraflar anlaşmış olarak konu Milletler Cemiyetine götürülürler.* * *HAREKET BAŞLIYOR22 Aralık 1936 Fransa-Suriye anlaşmasından sonra 30 Aralık 1936’da Atatürk İstanbul’a gidiyor. 5 Ocak 1937 Adana’nın Fransız işgalin kurtuluş yıldönümün, de Adana’lılar İskenderun Sancağı için muhteşem gösterilerde bulunuyorlar. Atatürk verdiği talimatla İnönü, Çakmak ve Aras’ı 6 Ocak’ta 1937 Eskişehir’de buluşmaya davet ediyor. Dört saatlik toplantı sonrası Konya’ya hareket etti.KONYA’DAKonya Tren Garı’nda kendisini karşılamaya gelen valiyi kabulünde:-Vali Bey, sizden kanunlarımıza aykırı bir şey istesem, bunu sırf ben istedim diye yapar mısınız?Valinin net cevap vermemesi üzerine kendisi vali hakkında müsbet görüş bildiren vekilin yüzüne hani güvenilir adamda bu mu derecesine bakar.Arkasından kabul ettiği ordu komutanı İzzet Çalışlar’a Valiye sorduğu suali sorunca Çalışlar esas vasiyeti alarak:-Sen yalnız emret Paşam, istediğin devletin aleyhine bile olsa, tereddütsüz yaparım, cevabını almıştı.Atatürk, Çalışlar’a:-Üç gün içinde üç bin sivil, yani; Milis, üç bin de tam teçhizatlı bir taarruz birliği hazırlamasını emretmiş.Uzun uzun bu birliğin askeri akımdan nasıl olacağını anlatmış.* * *İzzettin Çalışlar huzurdan çıktıktan sonra Bakan hayretler içinde:-“Peki Paşam, böyle bir taarruz sizin Devlet’e karşı ayaklanmanız demek olmaz mı?”-“Evet olur”-“O zaman ne yapacağız?”-“Evvela Hatay’ı istila eder, davasını hallederiz. Sonra da ankara’da Devlet’i yeniden kurarız” der.* * *İşte bu inanç, azim ve kararlılık içerisinde olan Atatürk.-Ben memleketi hiçbir zaman savaşa sürüklemem, fakat Hatay meselesi benim vazgeçilmez bir davam olmuştur. Gerekirse bunu kendi başıma halletmek için zorda kalırsam hemen devlet başkanlığından ve hatta mebusluktan istifade ederim.”Bu sözler, 7 Ocak 1937 de söylüyor.* * *Bu büyük irade 27 Ocak 1937’de İSKENDERUN SANCAĞI bağımsızlığına kavuşuyor. Acılar, çileler 5 Temmuz 1938’de Türk silahlı kuvvetlerimiz iki koldan komutan Albay Şükrü Kanatlı’nın kumanda ettiği birliğimiz Hassa’dan-Aktepe ikinci kol ise Payas-üzerinden İskenderun’a binbaşı Süleyman Dinçer komutasında giriyor. Sömürgecilerin yönetiminde 19 yıl 7 ay 26 kalan mübarek İskenderun Sancağı’nın kurtuluşudur. Mübarek olsun dileklerimizi sunarken. O şanlı mücadele toprak için toprağa düşmüş aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun. Sömürgecilerin beşinci kol faaliyetlerine yalakalık ve yataklık yapanlara cenab-ı Hak akıl fikir ve izan versin.
Alıntıdır.





















BABAM....

ÇOCUK DENİLECEK YAŞTA KÖYLÜLERİMİZDEN BİR GURUP YAŞLI GENÇ İNSANLARLA TÜRK ASKERİNİN HATAYA GİRİŞ SEVİNCİNE VEÇOŞKUSUNA KATILMAK İÇİN DİGER HATAYLI HALKLA BİRLİKTE BUGÜNKÜ ADIYLA OVAKENT OLARAK ANILAN YERE YAYA OLARAK KÖYÜMÜZDEN GELDİKLERİNİ DEFALARCA ANLATMIŞTIR.OGÜNKÜ ÇOŞKUYU YAŞAMAK TÜRK ASKERİNİ HATAY TOPRAKLARINDA GÖRMEK İÇİN BİNLERCE VATANDAŞIN GÖĞSÜNÜ KABARTARAK ATTIKLARI SEVİÇ NİDALARIN KULAKLARINDA ÇINLADIGINI SÖYLER DURUR.YAKLAŞIK KÖYÜMÜZE 50..55KM.MESAFEDİR.















Cumhurbaşkanı İsmet İnönü;nün Başbakan Refik Saydama gönderdiği kutlama telgrafında vurguladığı gibi; ;Milletlerarası sulh ve emniyet teminatını, milli şeref ve menfaatle birleştirmek gibi sağlam bir siyaset sayarak gerek Hatay Türkleri, gerekse Türkiyenin istediği şekilde sonuçlandırılmıştır.















1938 EYLÜL AYINDA HATAY CUMHUR BAŞKANISEÇİLEN TAYFUR SÖKMEN MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA


1892 yılında Gaziantep'te doğdu. Hatay Cumhuriyeti'nin ilk ve tek Cumhurbaşkanı, Kırıkhan Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra özel eğitim gördü. I. Dünya Savaşı'nda istihbarat görevlerinde çalıştı. İskenderun sancağındaki Fransız işgaline karşı direniş hareketinin örgütlenmesinde öncülük yaptı.Tayfur Sökmen, gıyabında ölüm cezasına çarptırılınca Adana'ya kaçtı. 1924-26 arasında Viyana'da kalan Tayfur Sökmen, Hariciye Vekaleti'nin girişimiyle Fransa'dan İskenderun sancağına giriş izni aldı. Buna rağmen baskıya uğradı ve 1927'den sonra Gaziantep, Adana ve İstanbul'da yaşamak zorunda kaldı. 1935'te Antalya bağımsız milletvekili seçilerek TBMM'ye girdi.Milletler Cemiyeti 19 Mayıs 1937'de Hatay için bir anayasa kabul etti. Uzun süren görüşmelerden sonra, Türk ve Fransızlardan oluşan bir kurulun gözetiminde Hatay Cumhuriyeti'nin kurulduğunu ilan etti.Cumhurbaşkanlığına da Tayfur Sökmen'i seçti.















DR. ABDURRAHMAN MELEK.



1896 yılında Antakya'da doğdu. Halep Sultaniyesi ve Beyrut Üniversitesinde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu, doktorluğa başladı. Hatay'ın Anavatan'a katılması mücadelesinin önde gelen liderlerinden biri oldu. Hatay Erginlik Cemiyetinin İstanbul Şubesi Başkanlığını yaptı. Cenevre'de Fransızlarla yapılan Hatay müzakerelerine katılan Türk Heyetinde yer aldı. Hatay Devletinin kuruluşundan önceki dönemde "Hatay Valiliği" 'ne atanarak Hatay Devletinin kuruluşunun hazırlıklarını yürütmüş, Hatay Devleti kurulunca Atatürk'ün onayıyla bu Devletin Başbakanlığına tayin edilmiştir. Hatay Devleti Başbakanı ve Hatay henüz Türkiye'ye iltihak edilmemişken, aynı zamanda yürütmek üzere Gaziantep Milletvekilliğine seçilmiştir (Mart 1939). T.B.M.M.'de 6., 7. ve 8. dönem Gaziantep, 9. dönem Hatay milletvekilliği yaptı. Dr. Abdurrahman Melek 13 Ocak 1978 tarihinde Ankara'da vefat etti.


HATAY BAKANLARI.

1.ABBURAHMAN MELEK BAŞVEKİL,DAHİLİYE,HARİCİYE,MUDAFA
2.CEMİL YURTMAN ADLİYE
3.CEMAL BAKİ MALİYE
4.KEMAL ALPAR NAFİA,ZİRAat
5.A.FAİK TÜRKMEN MARİF,SIHHAT,KÜLTÜR

HATAY MİLLET VEKİLLERİ ..

ANTAKYA
-ABDULGANİ TÜRKMEN
-Dr.VEDİ BİLGİN
- SUPHİ BEREKET
- VEDİ MÜNİR KARABAY
- A.HİKMET CELAL (ERBAYIR)
- İZZET ZEKERİYA (GÜÇLÜ)
- ALİ MISIRLI
- NURİ AYDIN (KONURALP)
- MEHMET KAMİL (KARSULU)
- MEHMET SAİT TÜLEYLİ
- SÜLEYMAN TÜHANİ
- MEHMET KÖSEDİYAP
- SELİM MAHMUT (ŞAHİN)
- SALİH GÜZEL
- AGOP DAVİDYAN
- Dr. BASİL HURİ
- MUSTAFA FANSA ( Hacıpaşalı )
- SAMİH AZMİ (EZER)
- Dr.İBRAHİM İNAL
- BEKİR SITKI KUNT
- MEHMET ADALI
- HASAN ALİ DAVUD
- ZEYNELABİDİN CİLLİ
- İSA KAZANCIYAN
- HACI RAZZUK ( Baksanuslu )

İSKENDERUN
- BOSTAN MERCAN
- ABBAS ÜLKÜ
- HAMDİ SELÇUK
- DAVUT ŞEYH MEHMET REYHANİÜ
- AHMET CELAL ABDÜLHAMİT
- MARSEL BALİT
- MİHRAN KEŞİŞYAN
- KAMİL ZÜREYK

KIRIKHAN
- SEYDİ OĞUZ
- ARİF HİKMET SÜRAL
- BAHRİ BAHADIRLI
- CEVAT ABALI
- ABDURRAHMAN MURSAL
- ABDULLAH MURSAL
- HAÇADUR KARABACAKYAN

2 Eylül 1938 günü Hatay Devleti’nin kuruluş günüdür.


















HATAY MECLİS BİNASI


Hatay Devleti Millet Meclisi o gün Antakya’da Gündüz Sineması’nda toplandı. Meclis Başkanlığına Abdulgani Türkmen, Devlet Reisliğine Tayfur Sökmen seçildi














DÜNYANIN EN ÖNDE GELEN MOZAYİK MÜZESİ OLARAK KABUL EDİLEN ANTAKYA MÜZESİ MOZAİK RESİMLERİNDEN BİRİ.
















MÜZEYE DÜNYANIN BİRÇOK YERİNDEN VE YURT İÇİNDEN KALABALIK TURİST KAFİLELERİ GELMEKTEDİR .ANTAKYA VE ÇEVRESİNDEKİ KAZILARA 1932 BAŞLANMIŞ OLUP BU KAZILARDA ELDE EDİLEM MAZAYİK VE DİGER PARÇALAR HAYRANLIKLA SEYR EDİLMEKTE OLUP MÜZENİN DARLIGI NEDENİYLE BİRÇOK PARÇALAR MÜZE BAHÇESİNDE TEHŞİREDİLMEKTEDİR.MÜZENİN AÇILIŞ TARİHİ 23.7.1948Hatay,




Türkiyenin en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Antakya, Altınözü, Şenköy ve Çevlikte yapılan araştırmalarda elde edilen buluntular bu yörenin neolitik, kalkolitik dönemlerde ve tunç çağında yaygın ve hareketli bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir.Antakya arkoloji müzesinde"35 binden fazla eser oldugunu bunun acak 2500-3000bin kadarının teşir salonu yetersizliği nedeniyle ancak sergilenebildigini basından öğreniyoruz.Bu arada Antakya ve çevresinin tarihi zenginliklerle dolu oldugu biliyoruz bu tarihi eserlerin bir an öncegün ışıgına çıkarılması gerektiği dilegimiz ama gelgör halen devam eden kazı çalışmalarının tamamlanamaması ayrılabilinecek yeterli bütçenin sağlanamayışıtehşir solonu temini, kadro ,v.b.gibi nedenler işlerin yavaş yürümesine sebeb teşkiletmektedir.Antakya kentinin tarihi dokusundan kaynaklanan görsellik yerli ve yabancı turistlerincazibe merkezi oluşu göz önüne getirildiginde bu kaynagın birkısmının açık hava müzesi konumunda olan köyümüz ŞENKÖY KAYA MEZARLARI VE MAĞARALARI na az bir masrafla yapılacak yollar ile planlı bir şekilde turizime açılarak.bu tür açılımında yöre insanının ekonomisinekatkısı sağlanırBizlerinde Anodolunun çeşitli bölgelerinde ğördügümüz gezdiğimiz yerlerden tarihidoku olarak yöremizin hiçte aşağı olmadıgını görmekteyiz.


BU YÖRENİN TANITILMASI VE TURİZİME KAZANDIRILMASI ÇABASINI TEK BAŞINA GÖGÜSLİYEN VE GÖRSEL VE YAZILI BASINA GEREKLİ BEYANATLARI VEREN SEVGİLİ ABİM DOSTUM BÜYÜĞÜM ZAFER SARI'YA TEŞEKKÜRÜ BORÇ BİLİRİM.















YAVUZ SULTAN SELİM HAN

ANTAKYANIN OSMANLI EGEMENLİGİNEGİRİŞİ YAVUZ SULTAN SELİMİNÇALDIRAN SAVAŞİ İLE BİRLİKTE OLMUŞTUR.23AĞUSTOS 1514 ÇALDIRAN SAVAŞIN DAN SONRA 12 HAZİRAN 1515TURNADAĞ ŞAVAŞI İLE DULKADİROĞLU BEYLİĞİNE SON VERİRKEN ADANA RAMAZAN OĞULLARI BEYLİĞİNİN DE KENDİLİĞİNDEN TESLİM OLMASIYLA ANADOLUDA TÜRK BİRLİĞİ SAĞLANMIŞTIR.



HATAYIN TURİSTİK YERLERİ......


Hatay Arkeoloji Müzesi

Antakya’da Cumhuriyet Alanı’nda, Asi ırmağı kenarında ve köprü yakınındadır. Hatay’da bilimsel kazı çalışmaları 1932 yılında başlamıştır. Çalışmaların ilk yıllarında çeşitli ve kıymeti büyük olan tarihi eserlere rastlanması bir müze kurulması fikrini doğurmuştur. O yıllarda Fransız idaresinde bulunan Hatay’da M. Mişel Booşer tarafından hazırlanan bir proje ile çıkan eserlere göre bir müze hazırlanmıştır. 1939 yılında tamamlanan müzede 3 ayrı bilim heyetinin yaptığı hafriyatlar sonucunda çıkan eserler toplanmıştır.


















SEN PİYER KİLİSESİ...


HZ İSANIN HAVARİLERİNDEN SEN PİYERİN ADIYLA ANILMAKTADIR,. HİRİSTİYANLARIN KUDÜSTEN SONRA KUTSAL OLARAK KABUL ETTİKLERİ KİLİSE PAPALIK TARAFINDAN 1963 YILINDAN İHTİBAREN HAC YERİOLARAK İLAN EDİLMİŞTİR.ANTAKYAYI ÇEVRELİYEN SIRA DAGIN İÇERİSİNDEKİ MAĞARANIN ÖNÜ KESME TAŞLARDAN KAPATILARAK YAPILMIŞTIR.DÜNYANIN ÇEŞİTLİ YERLERİNDEN GELEN HIRİSTİYANLAR HER YILIN HAZİRAN AYININ 29 DA KİLİSEDE YAPILAN AYİNLE HACI OLURLAR.
Kentin kuzeydoğusunda. Reyhanlı çıkışının yakınında bulunan bu mağara-kilise, Antakya’da Hıristiyanlığın yayılma döneminden kalan tek yapıdır. Stauris (Hac) Dağı’nın eteğinde, eni 9.5 m, derinliği 13 m., yüksekliği 7 m. Olan bu mağarada, St. Paul. St. Pierre ve Barnabas ilk Hıristiyan cemaat ile toplanıp onlara vaaz vermişlerdir.

ORTODOKS KİLİSESİ (AZİZ PİYER VE AZİZ PAUL KİLİSESİ)

Antakya’da Hürriyet Caddesinde bulunan kilisenin yapımına 1860’lı yıllarda başlanmış,ancak 1872 depreminde büyük hasar görmüş,tekrar başlayan yapım çalışmaları 1900 yılında tamamlanmıştır









HABİB-İ NECCAR CAMİİ....



ANADOLUNUN İLK CAMİİ OLMA ÖZELLİĞİNİ tAŞIYAN YAPI M.S 636 YILINDA HZ ÖMERİN KOMUTANLARINDAN EBU UBEYDE BİN CERRAH TARAFINDAN YAPTIRILMIŞ OLUP CAMİİ İÇERİSİNDE HABİB-İ NECCARIN YANISIRA HZ.İSANIN ELÇİLERİNDEN YUHANA VE POLVOS'UN MAKAMLARI BULUN MAKTADIR.HABİB-İ NECCAR HADİSESİ KURAN'I KERİM YASİN SURESİ 13-27 AYETLERİNDE ANLATILMIŞ OLUP MÜSLÜMANLAR VE GAYRİ MÜSLİMLERCEDE ZİYARET EDİLİR AYRICA CAMİİ 1089 TARİHİNDE HAÇLILARIN ELİNE GEÇMİŞ UZUN MÜDDET KİLİSE OLARAK KULLANILMIŞ 1268 DE YENİDEN
ANTAKY'A NIN FETHİNEN SONRA,
SULTAN BAYBARS TARAFINDAN ONARILIP CAMİİ OLARAK İBADETE AÇILMIŞTIR.
1853 BÜYÜK ANTAKYA DEPREMİNDE YIKILMIŞ 1853 YILIND BU GÜNKÜ ŞEKLİYLE YENİDEN
RESTORE EDİLMİŞTİR.




HABİB-İ NECCAR .

Habib-i Neccar , Ms. 40 lı yıllarda Antakyada yaşamıştır. Roma döneminde antakya halkı putperest olduğu için, Cenab-ı Hak Hz. İsa 'ya Antakya halkı için iki resul göndermesini emreder. Hz. İsa antakya halkı için 2 resul, daha sonrada bir resul daha gönderir. Resulların halkı İrşada devam etmesine ilk inanan Habib-i neccar olur. Antakya lılar bu olaya inanmayarak, resulleri taşlayarak öldürmeye karar verirler. Habib-i neccar uzaklardan koşup gelerek, resullerin doğru söylediklerini ve onlara inanmaları gerektiğini söyler. Burada bulunan putperestler Habib-i neccar 'a bunlar seni kandırmışlar, ya eski dinine dönersin yada ölürsün şeklinde tehdide başlarlar. bu müritler dediklerini yaparak. Habib-i neccar ı öldürürler



Ulu Camii

Köprü yakınında bulunan ve yapıldığı dönem itibariyle Antakya’nın en eski camisi olan Ulu Cami’nin Memluk dönemi eseri olduğu sanılmaktadır. Kitabelerden, caminin ve minaresinin çeşitli dönemlerde tamir edildiği anlaşılmaktadır.

Antakya’da bunlardan başka Mahremliye Camii ( girişindeki tünel ve mihrap etrafındaki sütünceler ile ilgi çekicidir). Nakip Camii,Yeni Camii,Civelek Camii,Meydan Camii ( Giriş kapısı minarenin altındadır.

Şeyh Ali Camii gibi hepsi de Osmanlı dönemi eseri olan camiler vardır. Bunlar kubbeli ve ahşap çatılı olmak üzere iki ayrı tipte inşa edilmişlerdir. Camilerde bazıları kalın gövdeli ve şapkalı, bazıları ince gövdeli, şerefeli ve külahlı olmak üzere iki tip minare dikkati çeker.


Şeyh Ahmet Kuseyri Camii ve Türbesi

Antakya-Yayladağı güzergahında Antakya’ya 25 km. uzaklıkta bulunan Şenköy’ dedir.

TİTUS TÜNELİ

Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 Mt. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni , çukurun tabanındaki geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır

Su Kanalları

Selaukos ve Roma dönemlerinde Harbiye çağlayanlarından Antakya’ya su getirmek için yapılan 10 km uzunluğundaki kanalların ve köprülerin kalıntılarını bugün de görmek mümkündür. Bunların en belirgin bölümleri Harbiye-Antakya arasındaki kalıntılar ile Antakya’da Devlet Hastanesi yakınlarında bulunan “Memekli Köprü”dür.


Çeşmeler

Antakya içinde yere yer bazı binaların bitişiğinde yada duvarlarına yapışık olarak yapılmış eski taş çeşmelere rastlanır. Bunlardan bir kısmı 19. Yüzyıldan kalmıştır. Büyük bir kısmı ise 20. Yüzyıl başlarında yapılmıştır. Ve “Zugaybe Çeşmesi” adıyla anılırlar. Suyu 1. Dünya savaşı yıllarında Dursunlu köyü yakınlarından imece usulüyle getirilen bu çeşmeler şahıslar tarafından yaptırılmıştır.


Harbiye (Defne)

Harbiye, il merkezine 7 km. mesafede olup, Yayladağı ilçesi üzerinden Suriye ve dolayısıyla Ortadoğu’ya bağlayan E-91 karayolu üzerinde bulunmaktadır. Suriye hududuna 55 km mesafededir. Harbiye belediye teşkilatı Hatay’ın Anavatana katılış tarihi olan 1939 yılında kurulmuş bir beldedir. Ayrıca Harbiye, tarihi Daphne olarak adını tüm dünyaya duyurmuştur.

Demirköprü

Antakya-Reyhanlı yolunun 20. Kilometresinde aynı adla anılan köyde, Asi Irmağı üzerinde bulunan bu taş köprü yıkılan Antakya Köprüsü’nün bir benzeridir. Orta çağda bu köprü bölgenin en önemli geçitlerinden ve Antakya’nın savunmasında büyük rol oynayan yerlerden biriydi. Köprünün iki ucunda da kuleler ve kapılar vardı. Osmanlı döneminde burada derbent teşkilatı vardı ve geçiş ücretliydi. Kuleler 1837 yılında depremde yıkılmıştır. Köprü halen sağlamdır.

Atçana (Alallah) Hitit Saray Harabeleri

Antakya-Reyhanlı karayolunun 22. km.sinde yolun sağında yer almaktadır. M.Ö. 19 ve 15. yüzyıllara ait iki saray kalıntısı mevcuttur. Aççana Höyüğü antik şehrinin kalıntısıdır. İlk iskan M.Ö. 3400 yılında başlamıştır. Mısırlılar, Mitaniler, Mezopotamya devletleri ve Etiler gibi kavimlerin de yerleşim alanı olarak kullanıldığı 17 yerleşme tabakası mevcuttur. 4., 7. tabakalarında büyük saraylar vardır. En eski saray 7. tabakada yer alan Babil kralı Hammurabi ile çağdaş Yamhat ve Hitit Prensi Yarım-Lim tarafından inşa edilmiş olanıdır. Bu saray M.Ö. 18. yüzyıla aittir.

M.Ö. 15. yüzyıla ait 4. tabaka sarayı bu sarayın hemen bitişiğindedir. Kral Nigme-Pa’ya aittir. Saraylar taş temeller üzerine kerpiçle inşaa edilmiş olup daireler bir iç avlunun etrafında sıralanan mekanlar dizini halindedir


Antakya Kalesi ve Surlar

İstanbul surlarından sonra yurdumuzda en uzun surları oluşturmaktadır.

Antik kenti çevreleyen duvarlar Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde yapılmıştır. Surlar, Silpius (Habib-i Neccar) Dağı’ndan Orontes (Asi) Irmağına kadar uzanıyordu. Evliya Çelebi 44.000 adım uzunluğundaki duvarların büyük blok taşlarla örüldüğünü, çok sağlam ve sık mazgallı olduğunu, 70-80 adımda bir burç bulunduğunu yazmaktadır. Buna göre duvarlar 30.000 metre uzunluğundaydı ve 360 burçla desteklenmişti. Burçlar 5 katlıydı. Tepedeki iç kaleyi IV. yy.da Bizans İmparatoru Nikefhoros Fokas yaptırmıştır, ancak çok yıkıktır. Surların Habib-i Neccar Dağı yamaçlarındaki bölümü sağlamdır. Seleukos ve Roma dönemlerinde yapılan surlar üzerinde 360 nöbetçi kulesi ve Habib Neccar Dağı’nın en yüksek ve sarp tepesi üzerinde bir iç kale bulunuyordu.

Bugün surların sadece Hacıkürüş deresine bakan yamaçlardaki bölümü ile dere üzerinde aynı zamanda baraj ve köprü görevi de yapan Demirkapı bölümü sağlamdır. Dağ üzerinde yıkılmış sur ve burç kalıntıları ile iç kalenin kalıntılarını görmek mümkündür. Yıkılmadan önceki dönemlerde bu surlar üzerinde çeşitli yönlere (İskenderun, Halep, Defne, Kuseyr...gibi) açılan kapılar vardı. Bunlardan en önemlisi, şehre kuzeyden gelen yolların tek giriş yeri olan ve Asi Irmağı üzerinde bulunan Köprü Kapısıydı. Kapı 19.yüzyıl sonlarında kaldırılmış, taş köprü 1971 yılında yıkılarak yerine yenisi yapılmıştır. (Ata Köprüsü)


TRAJAN SU KEMERLERİ

II. yy.da Roma İmparatoru Trajan tarafından Harbiye’den (Daphne) kente su getirilmesi amacıyla yaptırılmıştı. 9 km. uzunluğunda olan bu kemerlerin bir bölümü ayaktadır. Bir kısmı Antakya –Harbiye arasında, bir kısmı da Antakya Devlet Hastanesi yakınındadır. Halk dilinde Memekli Köprü olarak anılmaktadır.

Koz (Kürşat) Kalesi

Altınözü’ne bağlı Koz Köyü’nün yakınındadır. Eski çağlarda kullanılan ve Altınözü tarafından gelip Harbiye’den geçerek Antakya’ya gelen Kuseyr yolu üzerindedir.

Bu kalenin Antakya’nın güney bölgesini emniyet altına almak amacıyla Antakya Prensliği döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Antakya Latin Patriğinin de ikamet ettiği yer olan kale, 1268 yılında Baybars tarafından kuşatma sonucunda teslim alındı. Bir tepeyi içine alacak şekilde yapılan kalenin sadece büyük blok taşlarla inşa edilmiş olan yarım daire şeklindeki iki burcu ayakta olup, diğer kısımları harap ve belirsiz durumdadır.

Payas Kalesi

Payas’ta Sokullu Külliyesi’nin batısındadır. Burada eskiden harap bir kale vardı. Sahilde inşa edilen Payas Limanı ile tersanenin güvenliği için 1567 yılında kale ve hendeği tamamen sökülerek yeniden yapıldı. Yapımı 1571 yılında tamamlandı. Son yüzyıl içinde hapishane olarak kullanıldı.
Payas, Antik dönemde Baias adıyla bilinmektedir. 2. Selim, Sokullu Mehmet Paşa’yı burada derbent yönetimi kurmakla görevlendirmiştir. Evliya Çelebi, Hac yolu üstündeki Payas’ta 850 ev bulunmaktadır. Burada, Cenevizlilerden kaldığı sanılar bir kale ve liman kalıntısı bulunmaktadır.


KIZLAR SARAYI (KASR-EL BENET)
Reyhanlı-Halep asfaltı üzerinde (Tampon bölgede) bulunmaktadır. Bu sarayın bölgeyi kontrol altında tutan bir merkez olduğu ve Bizans devrine ait olduğu sanılmaktadır. Saray girişine iki taraflı kesme iri blok taşlardan oluşan geçitten girilmektedir. Giriş kısmı yıkılmıştır. Orta kısmında yüksek kare planlı bir kule bulunmaktadır. Kule yıkılmaya yüz tutmuştur. Kulenin kuzey tarafında çeşitli oda kalıntılarına rastlanmıştır.
Bu odaların sarayı koruyan askerler tarafından kullanıldığı düşünülmektedir. Kulenin doğu tarafından nişler içerisine yerleştirilmiş 8 adet sonradan tahrip edilmiş mezar kısımları ile su deposu alanı mevcuttur.

Bu kısmın örtü sisteminin düz dam olduğu taşlar üzerindeki ahşap atıl deliklerinden anlaşılmaktadır. Kulenin güney tarafından kilise kalıntısına rastlanmıştır.
Kızlar Sarayının bütününde malzeme olarak kesme büyük blok taşlar kullanılmıştır. Ayrıca mezarlık kapısı girişinde bir Latin Haçı ile rozet motifi yer almaktadır. Kilisenin güney cephesindeki kapı üzerinde alçak kabartma halinde akanthos yaprağı motifi vardır.



İSSOS HARABELERİ
Dörtyol-Erzin arasındadır. İskenderun-Adana karayolunun sol yakasında yer alır. Yoldan görülür. Çevrede su depoları, kemerler, tapınak ve Cenevizlerden kaldığı sanılan bir kale ve liman kalıntıları vardır.
Payas, Antik dönemde Baias adıyla bilinmektedir. 2. Selim, Sokullu Mehmet Paşa’yı burada derbent yönetimi kurmakla görevlendirmiştir. Evliya Çelebi, Hac yolu üstündeki Payas’ta 850 ev bulunmaktadır. Burada, Cenevizlilerden kaldığı sanılar bir kale ve liman kalıntısı bulunmaktadır.





BARLAAM MANASTIRI
Yayladağı ilçesi Keldağ üzerindedir. Keldağ hem Selevukos döneminde, hem de Roma döneminde kutsal yerlerden biriydi. O dönemlerde burada bir Dorik tapınak vardı. (M.Ö. 3. yy) M.S. 4. yüzyılda St. Barlaam buraya gelerek Zeus heykelini yıkmış ve bir keşişler topluluğu oluşturmuştur. 6. yüzyıl balarında manastırın güneydoğu köşesinde bir kilise yapılmış, 526 depreminde bu kilise yıkılmıştır. 950-1050 arasında yeniden yapılan manastır, 1268 yılına kadar faaliyetin sürdürmüş, daha sonra da terkedilmiştir.
Barlaam Manastırına gitmek için Yayladağı ilçesinin Bezge nahiyesinden sonra yaya olarak 2.5 saat dağa tırmanmak gerekmektedir. Küçük patika yol sarp kayalıklar arasından geçmektedir. Hudut Karakolu yakınındaki tepenin düzlüğü üzerinde bulunan harabe M.S. 9. asırda Gürcü papazları tarafından yapılmış, Barlaam’a ithaf edilmiş manastır ve kiliseye aittir.



BAKRAS KALESİ
Bakras Kalesi, Antakya-İskenderun yolu 27. km.si üzerinde bulunan Bakras Köyü’nün üst tarafındadır. Kale köy yolunun batısında, dağların arasında sarp bir tepe üzerinde yapılmıştır. Strabon’un bu kaleden bahsettiğine bakılırsa, tarihi çok eski olmalıdır. Kale önceleri Belen geçidinin girişini, Antakya kurulduktan sonra ise Seleukos başkentini koruma gayesine hizmet etti.

Haçlılar döneminde de Antakya Prensliği’nin kuzeyde en önemli savunma noktasıydı. Birkaç defa el değiştirdikten sonra Templier Şövalyeleri’nin eline geçen kale 1268 yılında Baybars tarafından kuşatılarak zaptedildi. Birkaç katlı ve bir alay askeri barındıracak büyüklükte olan kale genel olarak harap olmaya yüz tutmuş olmakla birlikte bir çok mekanı sağlam durmaktadır.
KARAMURT HANI
Antakya-İskenderun yolunu Bakras’a bağlayan yolun ortasına rastlar. Osmanlı döneminde kullanılan anayol üzerindedir. Kanuni Sultan Süleyman. Belen ile birlikte burada da bir han yaptırmıştı. Zamanla bu han harap oldu.
1704 yılında Enişte Hasan Paşa aynı yerde büyük bir han yaptırdı, derbent teşkilatı kurdurdu. Hanın yaşaması için kendi adına bir de vakıf oluşturdu. Bu handan günümüze sadece birkaç duvar kalmıştır. Han yakınındaki tek gözlü köprü ise halen kullanılmaktadır.

Antakya’da bunlardan başka Mahremliye Camii ( girişindeki tünel ve mihrap etrafındaki sütünceler ile ilgi çekicidir). Nakip Camii,Yeni Camii,Civelek Camii,Meydan Camii ( Giriş kapısı minarenin altındadır.

Şeyh Ali Camii gibi hepsi de Osmanlı dönemi eseri olan camiler vardır. Bunlar kubbeli ve ahşap çatılı olmak üzere iki ayrı tipte inşa edilmişlerdir. Camilerde bazıları kalın gövdeli ve şapkalı, bazıları ince gövdeli, şerefeli ve külahlı olmak üzere iki tip minare dikkati çeker.




TURİSTİK YERLER (Alıntı)










MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ


1992 YILINDA KURULMUŞ OLUP2005 YILI İTİBARİ İLE 665 AKADEMİK RERSONELİ14 439 ÖĞRENCİSİ BULUNMAKTADIR.ÜNİVESİTEYE BAĞLI BÖLÜMLER.1.FAKÜLTELER 9 ADET2.ESTİTÜLER 3 ADET3.YÜKSEK OKULLAR 4 ADET4.MESLEK YÜKSEKOKULLARI 8 ADET5.ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZLERİ 5 ADET İLÇELERDE OLARAK EGİTİM VERMEKTEDİRLER BÖYLE BÜYÜK BİR EĞİTİM MERKEZİNİN HATAYDA BULUNMASI VE İLÇELERİNE KADAR YAYILMASI EGİTİME GETİRDİGİ YÜKSEK KALİTE İLE ARAŞTIMA VE UYGULAMA BÖLÜMLERİNİN HALKA VERDİGİ HİZMET TAKDİRE ŞAYİANDIR HALKIN EKONOMİSİNEDE KÜÇÜMSENMİYECEK ÖLÇÜDE KATKI SAĞLAMAKTADIR.BÖYLE BÜYÜK EĞİTİM MERKEZİNİ BİZLERE KAZANDIRANLARA VE HALA EMEĞİ GEÇEN VE GEÇMİŞ TÜM ÖĞRETİM ÜYELERİ ,PERSONELİNE VE ŞÜKRAN BORÇLUYUZ.














İNCİL.



Etnik ve dini yapı bakımından karışık nüfusu, her yöne giden yolların kesişmenoktasında önemli bir ticaret merkezi oluşu, doğu ve batı kültürlerinin birleşmenoktasında bulunması, Antakya'nın Hıristiyanlığın yayılmasında bir propogandamerkezi haline gelmesine neden olan faktörlerdir. İsa'nın ölümünden sonra,Hıristiyanlığı yayma çalışmaları içinde önce Pavlos (Havari Aziz Pavlos) veBarnabas, daha sonra Antakya Kilisesinin kurucusu ve ilk rahibi sayılan Petrus(Havari Aziz Petrus) Antakya'ya geldiler. Pavlos ve Barnabas, bir öğretimerkezi haline getirdikleri Antakya'da, İsa-Mesih'e inanmış kişilere vaazlarverdiler. İncil, Pavlos ve Barnabas'ın öğrencilerine ilk kez Antakya'da Hıristiyanadı verildiğini yazar. İncil'in dört yazarından biri olan Matta'nın, İsa'nınyaşamını birinci yüzyıl ortalarında Antakya'da kaleme almış olduğu da bilinmektedir.














AHD-İ ATİK SANDUKASI"

Peygamberleri, onlara dedi: "O-nun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesidir. Onda Rabbiniz'den 'bir güven duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır." (Bakara Suresi, 248)Yüce Rabbimiz'in Kuran'da bildirdiği ve içinde Hz. Musa ve Hz. Harun'dan eşyalar barındıran değerli bir sandıktır. İslam alimlerine göre, sandukanın en önemli özelliği ise MÖ. 587 yılından beri nerede olduğunun bulunamaması ve ahir zamanda çıkacak bir şahs-ı manevi olan Mehdi tarafından bulunacağının kabul edilmesidir.Tarihi kaynaklara göre; Ahd-i Atik Sandukası, Hz. Harun döneminden sonra Hz. Davud döneminde şehrin Birleşik Yahudi Krallığı'nın başkenti ilan edilmesiyle Kudüs'e taşındı. Hz. Süleyman tarafından yaptırılan mabede konulan sanduka, MÖ. 587 yılına kadar Beytülmakdis'te kaldı. Aynı yıl içinde Babil İmparatoru Buhtunnesar -Babil'in Asma Bahçeleri'ni yaptıran kral- Kudüs'ü işgal etti ve o tarihten sonra yaklaşık 500 yıl ortadan kaybolan sandukanın, tahrip edilemediği ve onu koruyan Levililer tarafından mabedin altında hazırlanmış gizli bir bölmede saklandığı inancı yayıldı. M.S. 70 yılında ise Roma valisi Titus'un Beytülmakdis'i yıktırdıktan sonra bu yeraltı odasına da ulaştığı ve mabedin kutsal eşyalarıyla birlikte sandukayı da Roma'ya götürdüğü varsayılmaktadırHZ. MEHDİ VE SANDUKA"Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut'u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır."


(Suyuti, el- Havi li'l Feteva, II. 82)"

Ona Mehdi denilmesinin nedeni, Şam'da bulunan dağlardan birine yönelmesidir. Oradan (gerçek) Tevrat kitaplarını çıkaracak, Yahudilere karşı delil getirecektir." (Suyuti, el-Havi li'l Feteva, II. 81)Bu hadislerle ilgili yorumlara göre, Mehdi zamanında Yahudilerden bir kısmının körüklediği Siyonizm ateşi sönecek ve İslam'ın hoşgörüsü ve Kuran ahlakı Yahudiler arasında da yaygınlaşacaktır.

Harun Yahya.(Suyuti, el- Havi li'l Feteva, II. 82)
(Suyuti, el-Havi li'l Feteva, II. 81)


Hz. Mehdi'nin "Tabut-u Sekine"yi Çıkarması "

Antakya mağarasında "Tabut-u Sekine"yi çıkaracaktır. Şam'daki dağdan da gerçek Tevrat'ı çıkaracak ve bunun üzerine Yahudilerle tartışacak, birçok Yahudi Müslüman olacak." (Risaletül Huruc ül Mehdi, s.124-125) "Mehdi, "Tabut-u Sekine"yi (Kutsal Sandığı) Taberiye gölünden çıkaracak.

" (Ikdı'd Dürer, s. 51)
















TUVA VADİSİ (C.İSKENDEROĞLU)


ADIYAMAN KAHTADA HÜKÜMSÜREN KOMANEGE KRALIGINA AİT HARABELERİN BULUNDUGU YERİN YUKARI KISMINDA BULUNAN KRAL MEZARLIGINDAKİ HEYKELERİN HZ. HARUN VE HZ MUSAYA AİT OLDUGUNU KABUL EDİP.O KOCA TAŞ YIGININ ALTINDA İSE HZ MUSANIN KABRİ VE SANDUKASININ BULAUNDUGUNU İLERİ SÜRMEKTEDİRLER.O BÖLGENİNİSE ADININ KOMAGENE KRALLARININ DÖRDÜNÜN ADLARININ ANTİYAKUS (ANTAKYA) OLNAK ANILMASI SEBEBİ İLE BULUNDUĞU YERERİN ANTAKYA BÖLGESİ OLARAK ADLANDIRILMASINDAN KAYNAKLANMAKTA OLDUGUNU BİLDİRMEKTEDİR.YOKSA BUGÜNKKÜ ANTAKYA VİLAYETİNDEN SÖZ ETMEMEKTEDİR.

HAZIR KITA


ASİ NEHRİ











Asi NehriLüblan Bekaa Vadisi’nin doğu kısmından doğar ve Türkiye Hatay ilinden Akdeniz’e dökülür. Asi Nehri'nin toplam uzunluğu 450 km. olup, nehrin büyük bölümü Suriye toprakları içinde bulunmaktadır.Asi Vadisi’nin yanı sıra Asi ile birleşen Karasu ve Afrin Çaylarının oluşturduğu vadiler vardır. Ayrıca Asi Havzası dışına çıkıp, doğrudan Akdeniz’e dökülen küçük dere ve çayların oluşturduğu çok sayıda küçük vadi bulunmaktadır. Hatay topraklarının orta kesiminde; Asi, Karasu ve Afrin vadi tabanlarının dolmasıyla ortaya çıkan geniş düzlüklerde Amik Ovası oluşmuştur. İlin en geniş ve verimli ovasıdır. Üç yönden gelen akarsuların getirdiği alüvyonların toplanmasıyla oluşan bu çok verimli ovada bütün ürünler yetiştirilebilir. Antakya ile Akdeniz' arasını doğal su yolu ile baglamıştır.Asi Nehri'nin ortalama su debisi 30 m³/sn dir.





20.12.2010

ŞENKÖYDEN BAAZI POTRELER 1

ŞENKÖYDEN POTELER 1


































HASAN ACEM (YETKİN)


























HASAN ACEM(YETKİN)
ALİ YETKİN










; FATMA YETKİN












HASAN ÖCAL YETKİN

SABAHAT YETKİN







EMRAHYETKİN
(OĞLUM)

















ALİ YETKİN  (OĞLUM)

























DURMUŞ ÖZDEMİR
MERYEM ÖZDEMİR(KÜÇÜK)
MERYEM ÖZDEMİR
OSMAN ÖZDEMİR
BAYRAM ÖZDEMİR














MUHİTTİN KANIBİR
CEKAL KANIBİR (KAYINPEDERİM)
DURMUŞ KANIBİR















ALİYETKİN
MUSTAFA YURDAL
SAMİH
MEHMET YURDAL
SELİM DÖNMEZ
























ZAMPARA(Mehmet özdemir)
 ETHEM GÜVEN
MEHMET KIZILDAG
CELAL KANIBİR
 SALİH ÖZTÜRK

















MUSA SAERDAR ÇELEBİ
ARFAT ÖLMEZ
MUSTAFA ÖLMEZ
ALİYETKİN
İBRAHİM KOLAGASI(KİRVEM)













ALİYETKİN
SABRİ(İMAM)SAYIN)
MEHMET PEHLİVAN











HÜSEYİN KOLAGASI
ALİ YETKİN










CEMİL BIRAKÇIN









MUSTAFA KOLAGASI
ALİ YETKİN















BİR KURSUN AÇILIŞI(SARAYÖNÜ1953)




















HUSAMETTİN KOLAGASI
FARUK ALTOK
M.NAZIM NEŞELİ
ALİ YETKİN
REMZİ ALTOK

















ŞENKÖYDE GENÇLER YEREL KIYAFETLE



















BAYRAM SEYRİ














HULKİ YETKİN











BAHRİ YETKİN













LEVET YETKİN
EMRAH YETKİN
TAYLAN YETKİN












HASAN ÖCAL YETKİN
BAHRİ YETKİN



AZMİ YETKİN












YAHYA KANIBİR
HASAN ÖCAL YETKİN















1.CELAL KANIBİR.
2.
3.AHMET AZİZ


















REMZİ ALTOK
















MUSTAFA ÖZDEMİR












12.02.2009 67995
18.12.2010 1.